Altaylı taksi şöfürü

Mustafa Denizli'nin 2001 yılında Sabah gazetesine verdiği bir röpörtajdan alıntı:

"1982 yılının Temmuzu'ydu... Altay ile sözleşmem bitmişti. Yıllardır top koşturmama rağmen başımı sokacak bir evim bile yoktu. O zamanki başkanım, rahmetli Rıdvan Burteçin'e gittim. "Bana bir ev alın, Altay'da kalayım" dedim. Göz koyduğum ev Alsancak'taydı. O zamanın paarsıyla 2 milyon 250 bin liraydı. İzmir'in "Altaylı Büyük Mustafa"sıydım ama ne yazık ki futboldan bir ev alabilecek kadar para kazanmamıştım.
FENER İSTİYORDU* Başkan isteğim 2 milyon 250 bin lirayı çok buldu ve bana ancak 1.5 milyon lira verebileceklerini söyledi. Bu arada Fenerbahçe Kulübü beni istiyordu. O zamanki başkan Ali Şen'di. Takımın başında ise Alman hoca Rausch vardı. Necdet Niş ise menejerdi.
*Altay yönetiminin Küçük Göl Gazinosu'nda taraftarların da katıldığı bir toplantısı vardı. Konu benim Fener'e transferimdi. Başkan Burteçin kulüpte kalmam için yeterli bütçe olmadığını söyledi ve ardından da beni Fener'e satacaklarını açıkladı. Bu toplantıda Fenerbahçe adına transferi gerçekleşytirmek üzere görevlendirilmiş olan menejer Necdet Niş de bulunuyordu.
YÖNETİCİLER AĞLADI* Bu açıklamadan sonra salonda bulunan taraftarlar isyan etti. Aralarında eski yöneticilerden Esin Özgener, Yaşar Ürek'in de bulundu yöneticiler bir anda gözyaşlarına boğuldu. Doğrusunu isterseniz paraya çok ihtiyacım vardı ama Altay'dan da kopmak, evladından ayrılmak gibiydi. Esin Özgener, "Evi alalım, Mustafa'yı bırakmayalım" diye bağırmaya başladı.
*Bütün bunlar oldu ama toplantı bittiğinde Altaylı yöneticiler Fenerbahçe ile el sıkışmıştı. Ertesi sabah ilk uçağa atlayıp İstanbul'a gidecek ve imzayı basacaktım.
* O gece karışık duygular içinde eve kapandım. Ayrılmak gerçekten çok zordu. Hıçkırıklara boğuldum. Ama ailemin de geleceğini düşünmek zorundaydım; kızım Selin 5 yaşındaydı. Uyku tutmuyordu. Gece yarısı gibi oturduğumuz evin önünden canhıraş korna sesleri gelmeye başladı. Ne oluyordu? Hemen balkona fırladım.
* Bir de ne göreyim! Altaylı taksi şoförleri toplanmışlar ve hep beraber evin önüne gelmişler. Bri yandan korna basıyor, bir yandan da "Bizi bırakma Mustafa" diye bağırıyorlardı. Aralarından birkaç tanesi arabalarının anahtarını çıkardı ve öneme attı: "Al, sat bu arabaları ama gitme" dediler. Donup kalmıştım. Onları yatıştırdım...
BENİ BEĞENİYORDU*O arada telefonla Esin Özgener aradı. "Altay Kulübü'nün verdiği paranın eksik olan bölümünü biz tamamlayacağız, sen hiç merak etme" dedi. Ben de zaten gitmek istemiyordum.
Sabahleyin uçağa değil, gönül rahatlığıyla Başkan Burteçin'i yazıhanesine gittim ve Altayla yeniden sözleşme imzaladım. Yuvamda kalmıştım. Ailem de, ben de mutluyduk.
* Peki nasıl olmuştu da daha düne kadar o 750 bin liralık farkı veremeyen kulüp bir anda bu açığı kapamıştı? Sonradan öğrendiğime göre bu paranın büyük bölümünü Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi ödemiş.
Neden, diyeceksiniz. Erol Bey, İzmir'i severdi. Kordon'da, Nato'nun köşesinde denize bakan bir evi vardı. Altay onun sevdiği, desteklediği bir kulüptü. Ayrıca bir futbolcu olarak beni de çok beğenirdi.
DAYANAMADIM TOKAT ATTIM50. yıl şerefine affedildim
1971 yıllında Ümit Milli Takım ile Arnavutluk'a gitmiştik. Başkent Tiran'da maç öncesi ilgniç bir olay başıma geldi. Bayrağımızın ay ve yıldızı, Türkiye'ye saygısızlık olacak kadar kötüydü. Sinirlerim ayağa kalktı. Bu arada bize tercümanlık yapan kişi sözleriyle bizlere ve ülkemize hakaret etmeye başladı. Ben de dayanamayıp tokatı attım!
NEDEN 23 KERE?Bunun üzerine bana, "Milli formayı giymeme" ceza verildi. Artık Altay'ın süper adamı ama Milli Takım'ın ise lanetlenmiş ismiydim.
Milli forma için yanıp tutuyordum. Bir an evvel af çıksın istiyordum. Bu hayalim 1973 yılında gerçekleşti. Cumhuriyet'in 50. yılı münabesetiyle - ki aynı yıl Futbol Federasyonu da 50. yaşını kutluyordu- futbol affı çıktı. Ben de bu sayede yeniden doğdum. Aftan sonra ilk maçımı İspanya'ya karşı İstanbul'da oynadım.
Dostlarım hep bana sorar: "Büyük Mustafa neden sadece 23 kere (14'ü A Milli) milli oldu?" Bunun esas nedeni o ceza değildir. 20 yıla yakın İzmir'de top koşturdum. Altay'dan kopmadım. Eğer İstanbul'a gidip, üç büyüklerden birinin formasını giysedim, çok daha fazla sayıda milli olurdum."


Şimdi şu taksi şöförü gibi kaç tane adam kaldı İzmir'de,adam ekmek teknesini bırakabilecek kadar seviyor takımını.Şimdiki paralı yöneticilerimiz ise para içinde yüzerken takım başkanlığıyla statülerini yükseltiyorlar daha sonra da harcadıklarını icra yoluyla geri alıyorlar.

gündeme getiren:212@http://www.buyukaltay.org/forum

0 yorum: